Herhalde dünyadaki herkesin, ama bilinçli, ama bilinçsizce cevabını aradığı bir soru bu: Ben kimim? Kendini tanıma, bilme, anlama merakı ile dolu insan. Ben kimim? Nasıl bir insanım? Neleri severim? Neleri sevmem? Ne isterim? Aslında nasıl birisi olmak istiyorum? Ne yapmak istiyorum? Bu hayatta neleri başarmak, neler ortaya koymak istiyorum? Beni neler mutlu ediyor, neler mutsuz ediyor? Ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım…?

Bu soruların cevaplarını öyle merak eder ki insan, ‘sevdiğiniz filmlere göre hangi mutfak robotusunuz?’ testlerininin linklerine bile, saçma ve manasız olduğunu bilse de tıklamaktan geri durmaz. İnsan, mutfak robotu bile olsa, mutfaktaki hangi robot olduğunu bilmek ister sonuçta 🙂 İçinde bulunduğu ortamdaki tam olarak rolünü, pozisyonunu, yerini, işlevini merak eder. Ya da en güçlü, en sevilen, en işe yarayan, en beğenilen, en güzel, en faydalı mutfak robotu olmak ister belki de. Öyle olduğunun onaylanmasını bekler içten içe..

İki küçük test yapalım şimdi birlikte. Yazının geri kalanını, her iki testi de yaptıktan sonra okumanızı tavsiye ediyorum. Böylece okuduklarından etkilenmeden, kendinize karşı daha dürüst davranarak cevaplandırmış olursunuz testleri.

Öncelikle, bir sayfanın en üstüne ve ortasına: Ben Kimim? yazın. O yazının altından başlayarak, sayfanın ortasından, yukarıdan aşağıya düz bir çizgi çekerek sayfayı ikiye ayırın. Sol tarafa: ‘Dışarıya gösterdiğim yüzüm, karakterim, dışarıdan nasıl göründüğüm’ yazın. Sağ tarafa da: ‘Ama bu esnada aslında içimde nasıl hissettiğim, nasıl davranmak istediğim, aslında kim olduğum, ne hissettiğim, elimde olsa dışarıya yansıtmak istediğim’ yazın. Ya da yazmış kabul edin 🙂 Ve önce sol tarafı, sonra da sağ tarafı doldurun.

Mesela: Dışarıdan güleryüzlü, arkadaş canlısı, herkesle geçinmeye çalışan, sakin, uyumlu vs gibi şeyler yazmış olabilirsiniz. Ama aslında içinizde hissettikleriniz de sağ tarafta; herkese eyvallah demekten bezmiş, herkesi idare etmeye çalışmaktan bıkmış, suratı asık, elinde olsa bazen insanları terslemek isteyen… şeyler yazmış olabilirsiniz.

İkinci teste gelince: Yine aynı şekilde bir kağıt hazırlayın. Sol tarafa: Şu günlerde kendimi nasıl görüyorum? Şu sıralar nasıl bir insanım? Nasıl davranıyorum? yazın. Sağ tarafa da, ‘İdealimdeki ben. Aslında nasıl bir insan olmak, nasıl davranmak, neler yapmak isterdim?’ yazın. Her iki tarafı da doldurun.

Belki bugünlerde, sinirli, gergin, en ufak şeye parlayan bir insanınız. Belki x,y,z yapıyorsunuz.. Ancak aslında, son derece sakin, kendisiyle barışık bir insan olmak istiyorsunuz. Belki x,y,z yerine a,b,c yapmak istiyorsunuz. Şu şekildesiniz ama isterdiniz ki bu şekilde olasınız..vb.

Eğer testleri yapmak isteyenlerdenseniz, yazının geri kalanını, testleri yaptıktan sonra okumanızı tavsiye ediyorum.

Çok çeşitli sebeplerden, bazı insanlar için ilk testteki bu iki taraf arasında uyumsuzluk, hatta zıtlık olacaktır. Gerek yetiştirilme şeklimiz, gerek çocukluk ve sonrasındaki tecrübelerimiz, çevrenin bizden beklentisi, taşıdığımız kimliklerin; kadın-erkek, genç-yaşlı, öğretmen-öğrenci, ülke, kültür, gelenek vs gibi etkenler, zamanla kendi kendimize, önümüze koyduğumuz engeller, korkularımız, yaşadığımız ilişkilerin, aldığımız tepkilerin sonucu.. içimizde hissettiklerimizi bastırmaya, hatta tam tersi, zıttını göstermeye başlarız. Amacımız ne dışarıdaki insanları kandırmaktır aslında, ne kendimizi kandırmak. Hiç de ‘iki yüzlü’ olmak gibi bir niyetimiz yoktur. Sadece ne yapacağımızı, nasıl saf halimizi ya da daha doğrusu, en az katıklı halimizi cesurca, korkmadan dışarıya, başka insanlara gösterebileceğimizi bilemiyoruzdur. Belki çocukken, en iyi niyetimizle sorduğumuz bir soruya aldığımız ters bir cevap, hatta bir tokat, masumane, iyi niyetle gösterdiğimiz bir davranıştan ötürü kınanmamız, azarlanmamız, aşağılanmamız, belki olan ya da olmayan bir özelliğimiz sebebiyle arkadaş grubundan dışlanmamız, özümüzdekini sözümüze dökmenin tehlikeli olduğunu öğretmiştir bize. Bu mesajı alan benliğimiz, bundan sonra bizi korumak adına, özümüzü sözümüze dökerken ya çok dikkatli olmamızı ya da buna hiç gerek olmadığını, hatta mümkünse ortama ve ortamdakilere uyum sağlamak adına tam tersi davranmamız gerektiği fikrini işler içimize. Böylece zamanla, yıllar içinde, aslında olan kimliğimizle, dışarıya gösterdiğimiz kimliğimiz arasında bir uçurum oluşmaya başlar. Bir yanımız aslında içimizden geldiği gibi kendisini göstermek isterken, diğer yanımız dışarıya uyum sağlamak, dışarıdan gelecek tehlikelerden kendisini korumak için maske takmaya başlar.

Elbette şu da var, kanunlar, kurallar, roller, görevler.. Hiç kimse her an, her istediğinde, içindeki gerçek yüzünü dışarıya vurmaz, vuramaz, belki vurmamalı da. Ama çoğu kişi için bu iki kimlik arasındaki uyumsuzluk kocaman bir uçurumdur. O uçurum ne kadar küçük olursa, sadece gerektiği kadar olursa, kişinin kendisi ile uyumu ve o uyum sayesinde kazanacağı iç huzuru da o kadar büyük olur. Mevlana’nın, ‘Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol’ öğüdü de buna işaret ediyordur belki de.

İkinci teste gelecek olursak: İnsan merkezli terapinin kurucularından olan Carl Rogers, insanın şu an olduğu hali ile aslında olmak istediği hali arasındaki uyumsuzluk yüzünden mutsuz, başarısız, depresif olduğunu iddia eder. Olduğumuz halimizi, olmak istediğimiz halimize ne kadar yaklaştırırsak, ikisinin arasındaki zıtlığı ne kadar ortadan kaldırır, ikisi arasında ne kadar çok uyum yakalarsak, o kadar kendimizle barışık, uyumlu, mutlu ve huzurlu olabiliriz. İnsan, sevgi ile büyütüldüğünde, olduğu hali ile kabul görüp sevildiğinde, olduğu hali ile sevildiğini bildiğinde.. içi ile dışı, özü ile kabuğu birbirine yakın olur, yaşadığı hayattan memnun olur, karşılaştığı engeller ya da olumsuzluklar karşısında yıkılmaz, zorlukların hakkından gelebilmek için içinde bir güç, istek, enerji bulur. İçindeki enerjiyi, içinde taşıdığı uçuruma, uyumsuzluğa, zıtlığa ve bunların sebep olduğu gerilime harcamadığı için, hayatta yapmak istediklerini yapmaya güç bulur. İçinde, tüm enerjisini emen bir kara delik olmadığından, içindeki enerjiyi dışarıya da yansıtmaya başlar. Sadece kendisi için değil, başkaları için de faydalı olur. Başkaları için de üretir ve bunu isteyerek, içinden geldiği, gelebildiği için yapar. Daha üretken, daha mutlu, daha başarılı insanların, ‘olan hali ile olmak istediği hali’ arasında uyum olanlar olduğu söylenir.