Neurobiology alanındaki gelişmeler sayesinde depresyonun, kişinin sürekli üzerinde taşıdığı, bir türlü üzerinden atamadığı, kurtulamadığı mutsuzluk hissinin, bunalımın, içinden çıkamadığı sıkışmışlık halinin sadece bir duygu, kişisel bir his, kısa sürede üzerinden atabileceği basit bir ruh hali olmadığı, bir acizlik, nankörlük, keyfilik olmadığı MR çekimleri ile ispatlanıyor. Özellikle olumsuz çocukluk tecrübelerine maruz kalan, mutsuz çocukluk geçiren, fiziksel, duygusal, cinsel, sözlü şiddete maruz kalan, ihmal edilen kişilerin beyin yapıları ve bağlantıları, yaşadıkları tecrübeler sebebiyle değişime uğruyor. Kimi zaman, yıllar sonra, bazen bir tetiklenme ile, bazen kendiliğinden depresyon, anksiyete, fobi, korku vs olarak ortaya çıkabiliyor. Kimi zaman da, yıllar içinde yavaş yavaş kişi ile birlikte, kişinin üzerindeki baskısını arttırarak onunla birlikte yolculuk ediyor.

Yukarıdaki MR çekimi, sol tarafta çocukluğunde şiddete maruz kalmamış, sağ tarafta da şiddete maruz kalmış yetişkinlerin beyinlerindeki precuneus bölgelerini gösteriyor. Precuneus bölgesi duygu kontrolünde, yani kişi sinirlendiğinde, panik olduğunda, üzüldüğünde vs kendi kendisine sağlıklı ve doğal bir şekilde sakinleşmesinde rol oynuyor. Aynı zamanda kişinin benlik algısı, yaşadığı tecrübelerle ilgili kişisel yorumu gibi konularda da rol alan bu bölgenin, olumsuz çocukluk tecrübesi yaşamış kişilerde bu kadar aktif olması ne anlama geliyor? En basit anlatım ile, kişinin sürekli, istemeden, elinde olmadan kendisini başkaları ile karşılaştırdığı, kıyasladığı, sürekli kendisini, başkaları ile olan ilişkisini gözlemlediği, her an tetikte olduğu anlamına geliyor diyebiliriz.

Bir ortama girdiğimizde elimizi ayağımızı koyacak yer bulamayışımız, sürekli bir korkaklık, çekingenlik, utangaçlık yaşamamız, sürekli yanlış bir şey yapmışız, bir hata yapmışız, birisini kırmışız, kızdırmışız korkusu yaşamamız, her an cezalandırılacakmışız korkusu yaşamamız, kendimizi işe yaramaz, beceriksiz, değersiz hissetmemiz, kendimizi başkaları ile kıyaslayıp kendimizi yeteneksiz, başkaları kadar başarılı hissetmeyişimiz ve bundan dolayı kompleks, üzüntü yaşamamız, sürekli kimseyi kırmamaya çalışarak hareket ederken bir yandan başkalarının sözlerinden, tavırlarından, davranışlarından manalar çıkarıp aşırı alınganlık etmemiz.. diye devam edip giden his, duygu, düşünce ve davranışların kaynağı, işte bu bölgenin sürekli olarak, yoğun şekilde aktif olmasından kaynaklanıyor.

Bunların dışında Obsesif Kompülsif davranış ve düşünceler, kişinin çoğu zaman sebepsiz yere, sürekli içinde taşıdığı suçluluk duygusu, geçmişini, yaşadıklarını düşündüğünde hatıralarının ağırlığı altında ezilmesi, dikkat eksikliği, hiperaktivite de yine bu bölge ile alakalı.

Her an saldırıya uğramaya hazır, tetikte bekleyerek, sürekli olarak etrafımızı kolaçan ederek, hem kendi davranışlarımızın dışaraya yansıttığı izlenim konusunda aşırı titizlenip, hem de başkalarının bize karşı olan davranışları karşısında aşırı hassasiyet göstererek yaşamaya çalışıyoruz. Kişi, kendi bedeni, kendi bilinci, kendi davranışlarının, kendi varlığının içinde bir türlü kendisini evinde hissedemiyor. Sanki diken üstünde otururmuş gibi, her an kovulmaya, ötelenmeye hazır bekliyor. Tabi beynin bu aşırı, yoğun çalışması, sürekli tetikte yaşama uzun vadede zihinsel, beyinsel, duygusal, fiziksel.. her anlamda yorucu ve yıkıcı oluyor. Sürekli bir değersizlik hissi, bu bölgenin aşırı çalışmasının hem bir nevi sebebi, hem de sonucu. Uzun vadede getirisi de depresyon olarak karşımıza çıkabiliyor.

Peki bu bölge nasıl sakinleşecek, nasıl olması gerektiği gibi etkin bir şekilde çalışacak? Hepsi zincirleme birbirine bağlı müdahaleler ile.

Kişinin kendine olan güveninin yavaş yavaş arttırılması, gereksiz yere taşıdığı suçluluk, eziklik duygusunun ortadan kaldırılması, sinir sisteminin duyguları otomatik olarak, hızlıca ve kolayca düzenleyebilmeyi öğrenmesi, yaşanan geçmiş tecrübelerin geride bıraktığı ve kişiyi olumsuz etkileyen mirasın işlemden geçirilmesi, iç dünyanın derlenip toplanması, düzenli terapi, düzenli egzersiz, düzenli uyku ve sağlıklı beslenme, düzenli çaba… Kişinin kendisi üzerinde sürekli çalışması, öğrenmesi, emek vermesi, ilerlemek için, iyileşmek için kendi içine dönmesi..