Dile getirebildiğimiz ve dile getiremediğimiz pek çok duyguyu barındırıyoruz duygu dünyamızda. Kimi duyguları tanıyamadığımız, onlarla iletişimimizi, bağlantımızı kopardığımız ya da dondurduğumuz için dile getiremiyoruz. Kimi duygularımızı da, kullandığımız iletişim dilinde bir karşılığı olmadığı için dile getiremiyoruz. Hissettiğimiz duygunun adını koyamıyoruz. Ya da aslında, tam olarak nasıl hissettiğimizi de bilemiyoruz. İnsanın kendisi, iç dünyası ile iletişimin kopması, dış dünyasını da etkiliyor. İçeride, kendisini göstermek isteyen, dile gelmek isteyen duygularımız var. İlgi istiyorlar. Görülmek istiyorlar. Kabul edilmek, anlaşılmak istiyorlar. Her zaman o duygularımızın doğrultusunda, isteğinde hareket etmek zorunda değiliz ama her duygumuzu kabul etmek, Nasreddin Hoca misali, ‘sen de haklısın, sen de haklısın’ diyerek en azından onaylamak gerekiyor. Çünkü görmezden gelinen, bastırılan, yok sayılan duygular zamanla su yüzüne çok daha isyankar ya da farklı kimliklerde çıkabiliyorlar. Zamanında kabul edilmek istenmeyen bir üzüntü, kırgınlık, bir zaman sonra, alakasızmış gibi görünen ama aslında bilinçaltımızda çok da alakalı bir yerde ve zamanda öfke patlaması olarak ortaya koyabiliyor kendisini.
Duygu dünyasından kendisini gösteremeyen duygular, bedene sızıyorlar. Çeşitli bedensel/somatik ağrılar, fiziksel rahatsızlıklar, baş ağrıları ya da çeşit çeşit hastalıklar, rahatsızlıklar, bağışıklık sistemi zayıflıkları olarak baş gösterebiliyorlar. Yani ne kadar çabalarsak çabalayalım, var olanı yok sayamıyoruz. Duygularımızla iletişim kurmak, her gün düzenli olarak iç dünyamıza dönüp, kendimizle başbaşa kalarak, ne hissediyorum, nasıl hissediyorum, acaba neden böyle hissediyorum diye duygu dünyamıza eğilip bakmak gerekiyor. Kendisini göstermeye çalışan duygularımızı görmek, onaylamak, kabullenmek gerekiyor. Kendimize saygı duymaya, kendimize değer vermeye başlamamız, kendimize bakmaya, ilgi göstermeye başlamamız da bir noktada buradan başlıyor aslında.
Her türlü duyguya saygı göstermek gerekiyor. Duygumuzun adını koymak ve o şekilde hissettiğimizi kabullenmek ilk başlarda çok da kolay bir eylem değil. Zaten o yüzden genelde inkara yöneliyoruz, yok canım, ben nasıl olur da bu kadar önemsiz bir şeyi kıskanırım, bu kadar basit bir şeye nasıl olur da kızarım, bu kadarcık bir şey yüzünden nasıl olur da üzülürüm.. diye devam eden inkarlarla duygularımızı aşağılara, arkalara doğru itekliyoruz. Bu biraz da, çocuklukta öğrenilen bir hareket olabiliyor. Çocukken alınan çeşitli komutlar, erkekler ağlamaz, kızlar çok konuşmaz, kardeş/kuzen/arkadaş kıskanılmaz, büyüklere cevap verilmez, şımarılmaz, yapılmaz, edilmez, olunmaz… diye devam eden aslında çocuk duygularımızın kabul edilmeyişinden kaynaklanabiliyor. Böylece henüz çocukken, hissettiklerimizi hissetmememiz gerektiği fikri içimize yerleşmeye başlayabilir. Bazen, hissimizin tam tersi davranabiliriz, bazen hislerimizin kabul görmesi için fazlasıyla abartarak dışarıya vurabiliriz, bazen de yok saymaya çalışıp arkalara itekleriz. Böylece zamanla kendimize yabancılaşırız. Oysa ki yapılması gereken aslında çok basittir, duygumuzu kabul etmek, onaylamak. Evet, kıskanıyorum, üzülüyorum, kızıyorum, kırılıyorum, öfkeleniyorum, hayalkırıklığı yaşıyorum, ben de istiyorum, ben aslında bunu istemiyorum.. diye devam edip gidebilir.
Duygumuzu kabul etmekle, o duygudan hareketle eyleme geçmek farklı şeylerdir. Bazen sadece kabullenmek bile o duygumuz için yeterli olabilir. Sakinleşmemize yardımcı olabilir. Kendimizle iletişime geçmemize, kendimizi tanımamıza, kendimizle barışmamıza ilk olarak duygularımızı tanımakla ve onlarla sürekli olarak iletişimde olmakla başlayabiliriz. Terapinin amaçlarından bir tanesi de, kişinin duyguları ile iletişimini arttırmak, bu sayede kendi içinde derinleşmesini, kendisini daha iyi tanımasını sağlamaktır.
Peki nereden, nasıl başlayacağız? Düzenli olarak yapabileceğiniz bir egzersizi yazıyorum. Bu soruların cevapları üzerinde düşünüp, bir deftere yazabilirsiniz. Aradan biraz zaman geçince yeniden yapabilirsiniz. Zaman zaman cevaplarınızın değişebildiğini görebilirsiniz.
1- Nelere kızıyorsunuz?
2- Nelere üzülüyorsunuz?
3- Size kendinizi suçlu hissettiren şeyler nelerdir?
4- Sizi utandıran, içinizde aşağılık kompleksi uyandıran şeyler nelerdir? Düşüncesinin bile sizi utandırdığı şeyler nelerdir?
5- Sizi mutlu eden, neşelendiren şeyler nelerdir?
6- Nelerden korkuyorsunuz?
7- Sizi tatmin eden, akşam yastığa başınızı huzur içinde koymanızı sağlayan şeyler nelerdir?
8- Cesaretinizi kıran şeyler nelerdir?
9- Yukarıdaki bu duygulardan size en tanıdık gelenler hangileri?
10- Yukarıdaki bu duygulardan size en yabancı gelen duygular hangileridir?
9. ve 10. sorulara verdiğiniz cevapları değiştirmek elinizde olsaydı, neyi değiştirmek isterdiniz?
Bu egzersizden sonra kendinizi mutsuz, üzgün, sinirli, keyifsiz hissederseniz, aşağıdaki linkte tavsiye ettiğim güvenli alan egzersizini yapabilirsiniz: