İnsan, yapısı gereği sürekli acıdan kaçmak ve mutlu olmak ister. Bunu başarabilmek için de, uzun vadede kendisine zararı olsa bile, çeşit çeşit sorunlarıyla başa çıkma yöntemleri geliştirir. Bu yöntemler de genellikle, erken çocukluk döneminde, içinde yetiştiği aileye, topluma, kültüre, şartlara göre şekillenir. Kendine geldiğinde, kendini tanımaya başladığında, bilerek ve bilmeyerek, hatırladığı ya da hatırlamadığı pek çok ‘sorunlarıyla başa çıkma yol ve yöntemi’ oluşmuş, kemikleşmiş, sistemine yerleşmiş ve kullanılmaktadır bile. Savunma mekanizmalarımız, hayatı yaşama, sorunlarla başa çıkma, insanlarla iletişim kurma, karşılaştığımız sorunları ve problemleri çözme ya da çözemeyip kaçma.. gibi yöntemler çoktan otomatik pilota bağlanmıştır bile. Hiç farkına varmadan, benzer durumlarda, defalarca ve defalarca, farkına bile varmadan, bilinçsizce aynı taktikleri uygular dururuz. Bunların hepsi, hayatta kalabilmek, ayakta kalabilmek, acıdan ve sıkıntıdan mümkün olduğunca uzak durup, mutlu olabilmek için oluşturduğumuz, çoğu daha çocukluk çağında, kimisi hatırlayamadığımız bebeklik çağında, şartlar gereği ortaya çıkmış, ürettiğimiz taktiklerdir. Belki 3 yaşındaki iken, tamamen kendimizi koruyabilmek için oluşturduğumuz taktikleri, hiç farkına varmadan, artık bize zarar veriyor olduğunu bile farketmeden 43 yaşında, istemsizce, otomatikman kullanmaya devam ederiz.

Neyi, niye yaptığımızı anlayamadan ve anlamlandıramadan, otomatik pilotta bir hayat süreriz. Aslında içinde yaşadığımız halden hiç de memnun değilizdir. Zamanında oluşturulmuş taktikler artık işe yaramıyor, hatta tam tersi bize zarar veriyor, ilerlememize engel oluyor, huzurumuzu kaçırıyor, ilişkilerimizi bozuyordur ama halihazırda kullandıklarımızın yerine neyi koyabileceğimizi bilmiyoruzdur. Elimizdeki taktikleri, savunma sistemlerini bıraksak kendimizi savunmasız, çaresiz, korumasız hissederiz. Yerine yenilerini koyabileceğimizi ya bilmiyor ya da o yenileri nasıl oluşturacağımızı bilmiyoruzdur. Değişim yenidir, her yeni gibi korkutucudur. Biz, alıştığımız sığ ama güvenli suların dışında, kendimizi savunmasız, kimsesiz, korkak hissedebiliriz. O yüzden sığ sulardan ileriye gitmek, derinlere, uzaklara açılmak gözümüzde büyür. Bizi korkutur. Yol bilmeyiz, yordam bilmeyiz. Nasıl gideceğimizi hiç bilmeyiz. Ama içimizde hep uzaklara, ötelere, ileriye gitme ateşi de sürekli yanar durur. Kendisini hatırlatır. Başka türlüsü mümkün. Daha iyisi mümkün. Gelişebilirsin, büyüyebilirsin. Bu sığ kıyıda, bu küçük sandalın içinde, korkarak iskeleye yapışıp aynı yerde çırpınıp durmanın ve bir adım yol gidememenin dışında da yaşanabilecekler var. Uzaklar, derinler korkutucu. Ama daha büyük gemilerde becerikli bir kaptan olmanın, okyanuslarda gezinebilmenin, uzaklara açılabilmenin de bir yolu mutlaka var. Evet okyanuslar zaman zaman tehlikeli. Fırtınalar var, görülmemiş dalgalar var, nice nice zorluklar var. Ama bu sığ kıyıda olmayan adalar, ufuklar, renkler, çeşitler, balıklar, yunuslar, başka başka gemiler, daha parlak, daha güneşli günler, nice mekanlar, çeşit çeşit insanlar da var. Hele de o zorlukları, o fırtınları, o dalgaları korksan da, kendinden emin bir şekilde, işinin ehli bir kaptan olarak aşabilmenin getireceği o tatmin duygusu.. Gemiyi alemin bir ucundan öbür ucuna gezdirebilmenin verdiği tad, lezzet. Bunların hiç birisini bu sözde güvenli ama sığ, renksiz, dar, sıkışık, gri, bunaltıcı, tek düze kıyıda bulamıyorsun. Nerede olduklarını sezgizel olarak biliyorsun ama oralara açılabilecek bilgi, donanım, beceri ve cesareti henüz kendinde bulamıyorsun. Ama hepsinin potansiyeli, ham, işlenmemiş hali sende gizli. Onları bulup çıkarmak, yavaş yavaş sabırla işlemek, adım adım yol almak.. hepsi mümkün. Bir yanda uzaklara açılabilme isteği, diğer yanda buna cesaret edememe, korkma hali.. Bu ikisinin insanın içindeki sürekli çekişmesi. O çekişmenin sebep olduğu gerilim, tansiyon, stres, depresyon.. Zaman geçtikçe daha çok isteme, daha çok korkma ve daha çok bunalma.

İşte böyle bir zamanda, daha önceden kıyıdan ayrılabilmiş, açık denizlere açılabilmiş, artık nice fırtına ile sağlam ve güvenli bir şekilde başa çıkabilen, bu konuda başka kaptanlara da yardımcı olabilecek işinin ehli bir kaptanın yoldaşlığı kişiye belki de en çok güven, cesaret veren şeylerden birisi olabilir. Terapi nedir, terapist size nasıl yardımcı olabilir, kendimizi nasıl keşfedebiliriz, nasıl büyüyebilir, gelişebiliriz, sığ kıyılardan nasıl ayrılabilir, zamanı geldiğinde küçük kayıklardan nasıl daha büyük gemilere geçebiliriz, derin sularda nasıl batmadan yol alabiliriz, illa ki karşılaşacağımız fırtınlarda, devasa dalgalarda nasıl yolumuzu bulabiliriz, yeni keşfedeceğimiz egzotik adaların, renk renk, çeşit çeşit güzelliklerin nasıl tadını çıkabiliriz.. tüm bunların cevabı, kendinizi keşfe çıkacağınız, o bilinmez, bilinmez olduğu için korkutucu ama bir kere çıkınca bir daha geri dönmek istemeyeceğiniz yolculukta gizli..

8 responses

  1. Merhaba artık gerçekten işe yaramıyor savunma mekanizmaları ne güzel açıklamış siniz ? Online terapi hakkında ne düşünüyorsunuz? Öneri istesek.

    1. Online terapi konusunda yapilmis arastirmalar, bazi kisiler icin yuzyuze terapiden daha hizli yol alinabilecegini gosteriyor. Gunumuzde, yuzyuze ve online disinda sadece yazili olarak da terapi uygulanabiliyor. Cesitlilik artiyor. Onemli olan, danisan ile terapist arasinda kurulan guvenli bag. O bag yuzyuze de, sanal da kurulabiliyor. Online terapi uzerine ayrica egitim aldim ve uzun zamandir online olarak da calisiyorum ve cok faydali oldugunu hem kendi terapilerimde danisan olarak, hem de terapist olarak gorebildim. Yine de kisiye ozel, deneyip kendiniz gormek isteyebilirsiniz. Sevgiler 🙂

  2. Eline, diline, zihnine, yüreğine sağlık Esracım. Ne kadar güzel, yalın ifade etmişsin❤ Bu kadar yıl neden sürekli mikemmellik😀 peşinde koştuğumu anlamam yeni zamanlarda gerçekleşti. 6 yaşındayım, belki daha bile küçük olabilirim. Annem bana örgü öğretmeye çalışıyor. Yani tığla zincir çekmeyi falan.Her yanlış yaptığımda elime yorgan iğnesini batırırdı, sesimi bile çıkaramazdım. Bunu hatırlamam 40 yaşından sonra oldu. Neye maruz kaldığını anlamak bile bir ömür sürebiliyor.48 yaşındayım. Tanılanmamış narsist veya psikopat veya sosyopat bir baba figürü, ( Uzman değilim biliyorum. Derdim tanı koymak ta değil. Ama çok acı çekince çok araştırdım ve böyle bir sonuca ulaştım.) Bu insanlar bildiğin sıradan insanlar. Annemin okuma yazması dahi yok, babam ilkokul mezunu ama profesör falan sanıyor kendini😀18 yaşında okul bahanesiyle evden sııvıştım. Gidebildiğim kadar uzağa gittim. Hâlâ uzaklardayım, hâlâ anlamak için, iyileşmek için büyük çaba sarf ediyorum. Sevgiler Esracım, çok iyi geliyorsun, öpüyorum. Not: Çok iyi örgü örüyorum, çok iyi yemek yapıyorum😀 Herkes soruyor nasıl diye. Ben de doğal yetenek işte diyorum😀